Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel: “Büyük Bir Sığınmacı Sorunu Var”
Ekim 6, 2024CHP Lideri Özgür Özel : ”Cumhurbaşkanı Eliyle Yapılmış Manipülasyon Ortaya Çıkmıştır”
Ekim 8, 2024“HATAY’DAN EKSİK OLMAYACAĞIZ, ADINIZI TÜRKİYE’YE TEKRAR DUYURACAĞIZ”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, deprem bölgesinin sorunlarının unutturulmaması için mücadele etmeyi sürdüreceklerini belirterek, “Hatay’dan gidiyoruz Meclis’e. Grubumuz Meclis’te Hatay’ı unutturmayacak, grubumuz burada Hatay’ı unutturmayacak, Hatay’dan eksik olmayacağız, eksik olmayın, sizin adınızı tüm Türkiye’ye tekrar duyuracağız” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Hatay’ın İskenderun İlçesinde yaptığı açıklamada, “Üç gündür Hatay’dayız. İki günü yoğun bir siyasi programla geçti. Elbette ki İskenderun’a geldiğimizde ilk uğrayacağımız yer İskenderun’daki baba evimiz, ilçe binamız. İlçe binamızı ziyarete geldik. Geldiğimizde sizleri burada gördük. Çok memnun oldum. Bu günün ortasında haftanın ilk iş gününde ve İskenderun’un bunca zorluklarına rağmen buraya gelen, beni selamlayan, bizi karşılayan tüm İskenderunlulara yürekten teşekkür ediyorum sağ olun var olun” dedi. Özel, şunları kaydetti:
“HEPİMİZİN YÜREĞİNİ YAKMAYA DEVAM EDİYOR”
“Bir yandan çok kötü günlerde birlikte olduk. 20 ay önce yaşanan büyük acı, hepimizin yüreğinin bir yerini yakmaya devam ediyor. İskenderun’da, Hatay’da ve Türkiye’nin 10 şehrindeki tüm kayıplarımızın aziz hatıraları önünde eğiliyorum, Allah’tan rahmet diliyorum. Acılı ailelerin yasını bir kez daha paylaşıyorum. Enkaz altından çıkan, o günden bugüne engelleri olan, zorlukları olan herkese acil şifalar diliyorum. Kente geçmiş olsun diliyorum. Bir yandan yaraların sarılması, hayatın normale dönmesi ve bundan sonra bu güzel kentin demografisi korunarak kültür varlıkları korunarak, çok kültürlülüğü ve kültürü korunarak bu kente hep birlikte sahip çıkmamız gerekiyor.”
“BU KADAR AZ FARKA GÜVENMEYECEKSİN”
“Nurdağı’na sırtını yaslamış, yüzünü Akdeniz’e dönmüş Türkiye’nin en güzel ilçelerinden bir tanesindeyiz. Bir tarafta tarım var, zeytin, narenciye, buğday, bir tarafta turizm var. Bir tarafta çok önemli endüstri var, ticaret var ve bir yandan zorluklarımız var ama bir yandan çok önemli bir potansiyelimiz var. Tabi bu potansiyelin CHP’nin iktidarda olduğu yerlerde neye evrilebildiğini görüyoruz. CHP kime dokunduysa bunun karşılığında önemli geri dönüşler aldı. Ege’deki dokuz ilin dokuzunu kazanırken Türkiye’de sadece belli bir şeridin arkasında sıkışmış CHP görüntüsünden partimizi Türkiye’nin yüzde 65’ine, ekonominin yüzde 80’ine, turizmin yüzde 93’üne hizmet eder noktaya taşıdık. Ama hem İskenderun’da hem Hatay Büyükşehirde çok küçük oy farklarıyla burada bin 77 oy farkıyla, Hatay Büyükşehir’de 32 bin deyip de farkın 2 bine kadar indiği tüm itirazlarımızın reddedildiği ve aslında küçük farkla kazandığımız belediyemizin elimizden sıralı kararlarla ilçe, il, YSK, elimizden alındığı bir süreci yaşadık ama asla burada, ‘Efendim oyu çaldılar’ çaldırmayacaksın, ‘Efendim fark küçük’ bu kadar az farka güvenmeyeceksin, seçmende hiç kusur yok, kusurun tamamı bize aittir. İskenderun’u. Hatay’ı kazanabilmeliydik. Bu büyük acının üzerine sevenleri üzmemeli, bize oy vermeyenlerin bile çok daha iyi günleri yaşayacağı bir süreci sağlayabilmeliydik.”
“BÜTÜN SIKINTIYI İSKENDERUNLU VATANDAŞIMIZ ÇEKİYOR”
“Türkiye’nin en büyük liman kentlerinden bir tanesindeyiz. Dördüncü büyük limanın olduğu yerdeyiz. Bu bir avantaj ama Türkiye hayvancılıktaki bir dizi hata ile artık kendine yeten, eti üreten durumundan çıktı. Bunun için canlı hayvan ithalatına izin verdiler. Bunun devamında, angus ithalatı başladı. Türkiye’ye yılda yarım milyondan fazla angus geliyor ama hepsi bu limandan geliyor. Bu anguslar Türkiye’deki hayvancılık açısından etkisi oluyor, et fiyatları ihtiyacı karşılamak için mecburuz diyorlar ama bütün külfeti, bütün kokuyu, bütün sıkıntıyı maalesef ve maalesef İskenderunlu vatandaşlarımız çekiyor. Bu haksızlık. Sinekten duramıyoruz, kokudan durulamıyor diyorlar. Gerçekten bunun İskenderun’dan dile getirilmesini talep ettiniz, ben de bu sorununuzu dile getiriyorum.”
“10 DEPREMZEDEDEN 7’Sİ ÇADIRDA, KONTEYNERDE”
“6 Şubat depreminin üzerinden 20 ay geçti ve deprem olduğunda biraz önce acımızı, üzüntümüzü ifade etmiştim, sayın Erdoğan, 3 gün sonra ‘Bir yıl içinde 650 bin konut yapıp teslim edeceğiz’ dedi. ‘Bunu bir yıl içinde yapacağız söz veriyoruz’ dediler maalesef bu sözü tutmak bir yana yanından dahi geçmediler. Bugün teslim edilen konut sayısı 101 bindir. Yani söz verilenin yüzde 15’idir fakat sonradan Tayyip Bey, ‘Yanlış hesapladık, 650 bin hesapladık 350 bin vereceğiz’ diyor. O rakamı baz alsak da yüzde 31’ini vermiştir. Bu rakam bizim Hatay’ımız içinse maalesef 254 bin konut söz verilmişken sadece 11 bin konut verilmiş yani yüzde 4,5’i verilmiştir. İki çarpıcı rakam var. Biri bir yıl sonra hepsini vereceğim diyen, Türkiye çapında sadece söz verdiğinin yüzde 15’ini, şimdi dediğinin yüzde 31’ini verdi. 10 depremzededen 7’si konteynerde, çadırda ya da gurbette. Bu kabul edilemez. Ama iş Hatay’a gelince Hatay’da depremzedelere söz verilen konutların yüzde 4,5’i yani yüz kişinin 95’i çadırda, konteynerde ya da gurbette. İşte Hatay’a kurtarmada geç gelenler, Hatay’ı ihmal edenlerin bu meselede Türkiye’nin 10’da biri kadar hızda ilerlediğini… Malatya’ya, Adıyaman’a Kahramanmaraş’a verilen sözler tutulmadı ama oralar yüzde 30’ken Hatay yüzde 4’te ise burada başka bir mana var, buna dikkat çekmek bu haksızlığa bir dur demek gerekiyor.”
“SAYILI GÜN GEÇER”
“21 Kasım 2023 günü bir genelge yayınladılar, dediler ki; ‘Orta ve düşük hasar varsa belediyeye git, onarım izni al, evini onart, geç otur’. Bunları dinledi insanlar, izin istendi verildi. Para lazımdı; borç alındı, bilezik borçlanıldı, kredi çekildi. Evler yapıldı, çalınan kapılar takıldı, eşyalar alanda, boyalar yapıldı. Sonra birden bir bakıldı. ‘Eviniz rezerv alana girmiştir yıkmak durumundayız.’ Borca girdi, parası yok. Evi elinden alıyorsun, ne yapacak bu insanlar? Bunu hiç düşünen yok. Zeytinliği rezerv alan yapıyor. Ya böyle şey olur mu? Veya 70 yıllık arazilerini insanların elinden alıyor. 50 bin kişiyi Hatay’da mülksüzleştirdiler, buna çok ciddi itiraz var. Biz Anayasa Mahkemesi’ne götürdük, çaba gösteriyoruz. Bakın rezerv alan normalde gereklilik. Bunun teknik tarafı var. Zaten kötü bir yere yapılmamalı, yeniden yıkılacaksa yapılmamalı, toplulaştırma lazım. Teknik tarafa böyleyse yapılmalı. Bunun hukuki tarafı var. Hak yenmemeli, itiraz edilebilmeli, bilirkişi olabilmeli. Ama bir de ahlaki tarafı var. Sorun ahlaki tarafının zayıf olmasında. Kimse ikna değil; ‘Benim evim, biri yerine göz dikti diye mi rezerve alanda? Yoksa gerçekten olması gerektiği için mi?’ Buradan açıkça söylüyorum. Sayılı gün geçer. Biz partiyi 47 yıl sonra Türkiye’de birinci parti yaptık. Yüzde 25’i, 5 parti almıştık. Kaybettiğimiz seçimden 10 ay sonra ittifaksız, Türkiye ittifakını kucaklayarak yüzde 38 ile birinci parti olduk. Az gün var önümüzde. Bu parti çok yakında, Türkiye’de yapılacak ilk seçimde Türkiye’nin birinci partisi, İktidar Partisi olacak. Rezerv alan konusunda karar alanlara, imza atanlara, vatandaşın hakkını yemeye kalkanlara sesleniyorum. Biz bu konuyu enine boyuna inceleyeceğiz. Eğer ki birinin, bir garibanın malına rant için çöktüysen, eğer birinin malına birine peşkeş çektiysen her türlü kanuni düzenlemeyle, cesaretle, kararlılıkla üstüne gideceğim. Bu garibanların hakkını size yedirmeyeceğim, söz veriyorum.”
“BU SIKINTILAR BİR AN ÖNCE ÇÖZÜLMELİ”
“Hatay’ın sorunu Türkiye’nin sorunu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk dedi ki; ‘Hatay, benim şahsi meselemdir.’ İlk genel başkan dediyse son genel başkan da diyor; ‘Hatay, benim şahsi meselemdir.’ Hatay’da 210 okul ağır hasar aldı, yıkıldı. ‘Yerine 106 okul yaptık’ dediler. İnanmadık saydık, 18 okul yapmışlar. ‘Kardeşim nerede bunun gerisi?’ ‘Konteynerde.’ Konteynerdeki okul yeni okul değil, yeni okul 18 tane. Çocuk gündüz konteynerde, gece konteynerde. Zaten kaldığı konteyner kaldırmıyor, ikide bir elektrikler kesiliyor, sıcaktan çıldırıyorlar. İnternet yetmiyor, çocuk zaten evde eğitim ile ilgili hazırlanamıyor. Konteynerdeki okuluna gidiyor, onu da yaptık sayıyorlar. 30 sene önce benim biraz yüzüm asılınca öğretmen bana diyordu ki; ‘Özgür, seni rehber öğretmen çağırıyor. Bir yere yollayacakmış.’ Varıyordum yanına, diyor ki; ‘Özgür, bir derdin mi var, ne yaptın, niye üzgünsün?’ ‘Yatılı okulda anneni babanı mı özledin?’ 30, 40 yıl önce bunu yapıyordu devlet. Çocuğun bugün depremde anası, babası, atası, komşusu ölmüş, bir sene önce yanında olan arkadaşı ölmüş. Yanında rehber öğretmen yok. Olacak iş değil, devlet olmak bu demek değil. Ayrıca işin bir tarafı sağlık. Hastanelerde çok önemli yetersizlikler var. Dediler ki; ‘Hepsini ayağa kaldıracağız.’ 56 aile sağlığı merkezi yıkılmış, yerine 1 tane yapılmamış. Hepsi konteynerde, çadırda. 3 hemşire varsa deprem gecesi, şimdi 1 hemşire var Hatay’da. Üçte ikisi gitmiş. Ya kaybetmişiz, ya göç etmiş gitmiş. Doktorlar geliyorlar ağır yük altında kalıyorlar. Kimi zorlanıyor, rapor alıp gidiyor. Kimi korkuyor, evlerine giremiyor. Bir sürü zorluk var ama burada devlet gerekli tedbirleri almıyor. Türkiye’nin bütün kahraman doktorları koştular geldiler. Hatay’da günlerce çalıştılar, bütün illerde çalıştılar. Bir seferberlik ilan etseniz, bir görev verseniz kaçacak kimse yok. Ama normal bir ilmiş gibi Hatay’a yapılan görevlendirmeler doğru değildir, teşvik edilmeli, özendirilmeli, ek ücretlendirilmeli ama bu sıkıntılar bir an önce bitirilmelidir.”
“BİZE BİZİM YOKSULUMUZ YETİYOR”
“Önemli bir sorunumuz Türkiye’nin de Hatay’ın da sığınmacılar. Maalesef Türkiye dünyanın en çok sığınmacı barındıran ülkesi. Bizden sonrakilerin hepsini toplasan bizim kadar yok. Tayyip Bey Merkel’le bir anlaşma yaptı, 6 milyar Euro‘yu aldı, Türkiye’yi açık sığınmacı kampına çevirdi. Avrupalıların hepsinin yüzüne söylüyorum. ‘6 milyar para verip bize 4,5-5 milyon sığınmacıyla burun buruna getirdiniz, bu sorunu hep beraber çözmeliyiz. Biz bunu yapmazsak bu ne Türkiye’ye hayırdır, ne Avrupa’ya hayırdır. Şimdi büyük bir fırsat var.’ Yıllarca ‘Esat’la görüş’ dedim, ‘Eset’le görüşmem katil o’ dedi. Ben randevu istedim, ‘Gidiyorum, ben çözeceğim’ dedim. ‘Ben de gideceğim’ dedi. Haber yolladı Putin’e, Esad’a ‘Önce benle görüşsün, muhalefetle görüşürse anlaşma olmaz’ dedi. Şimdi git diye bekliyoruz, gitmiyor. Kardeşim bir an önce git, bu sorunu konuş. Bak Esat genel af ilan etti. Buradaki herkes gibi giderse cezaya tabi olmayacak. Bu fırsat bugün kaçarsa bir daha olmayacak, hazır genel af varken, hazır ben bütün dünyadaki sosyal demokrat partilerin, sosyalist partilerin, sol partilerin liderleri ile konuşuyorum. ‘Sığınmacılar Suriye’ye dönsün, para meselesi kolay’ diyorlar. ‘Ama sakın bize yollamayın’ diyorlar. Gidelim, dünyadan parayı bulalım, Avrupa’dan desteği alalım, bunların evini, okulunu, hastanesini yapalım, işyerlerini oraya açalım, memleketlerine yollayalım. Vallahi de billahi de fakirimiz bize yetiyor, bizim yoksulumuz yetiyor, çocuğumuz işsiz iş bulamıyor, artık bu fırsatı kaçırma Esad’a git, anlaş, en sıkış hazır af çıkmışken davulla zurnayla yollayalım bu arkadaşları. Çağrım sudur, eğer adım atmazsa ben atacağım. İşi çözümsüzlüğe doğru sürüklemesini de doğru bulmuyorum. Daha dün yeni belge geldi, belgeyi dün gösterdim mitingde. Geçici sığınmacıların kalma süresinin uzatılması, iş izni olanların, çalışma izni olanların süresinin uzatılması, olmayanlara çalışma izni verilmesine uğraşıyorlar. Biz diyoruz ‘Antarktika’, o diyor ‘Kulağıma mantar tıka.’ Duymuyor bizi, dinlemiyor bizi. Bunu kabul etmiyoruz, bunu kabul etmiyoruz. Bu sığınmacıları kalıcılaştırmak, ucuz iş gücüne, krize öyle yenecekmiş, yarım asgari ücrete çalıştıracakmış, bunların tamamı Türkiye’deki işsizliği büyütür, işi olanı da işten atarlar, Suriyeli alırlar. Bu işler yanlış işler, tehlikeli işler, buradan uyarıyorum, gidelim, ben ayrı gideyim, sen ayrı git. Birlikte gerekiyorsa gidelim. Türkiye’deki siyasi partilerin de temsilcileri ile liderleri ile gidelim. Bu milli meseleyi sen başımıza açtın ama hep birlikte çözelim. Yeter ki bu savunmacı sorununu bir an önce bitirelim. Bu çağrımı tekrarlıyorum.”
“BU ELİ TUTUN”
“Bu güzel kentten bir çağrım daha var. Geçen hafta kahrolduk, kadınları katlediyorlar, kesiyorlar, canice cinayetler işliyorlar. Niye? Çünkü cezasızlık kültürü var. Bir kapıdan sokuyorsun, öbür kapıdan çıkıyorlar. Ve maalesef Türkiye’nin övünç kaynağıydı İstanbul Sözleşmesi. Kadına karşı şiddet içindi, kadın cinayetlerini azaltmak içindi, o yıl imzaladığımızda ayrı, onayladığımız da ayrı bir mutluluk dalgası oldu. Ve bir tek onaylandığı yıl kadın cinayetleri baş aşağı gitti. Neden? Dendi ki, ‘İstanbul Sözleşmesi kadını koruyacak, yeni düzenlemeler gelecek.’ Sonra kanunları yeterince iyi yapmadılar, sonra bir gecede buradan çıktılar. Sayın Erdoğan, sen devleti kadınların arkasından çektin, devleti kadının arkasından çekince katillere cesaret veriyorsunuz, devleti kadının arkasından çekince kadına karşı şiddete yol veriyorsunuz, sebebiyet veriyorsunuz. Bunun için biz, Kadın Kolları Genel Başkanımız bir çağrı yaptı, önümüzdeki günlerde birlikte ya da ayrı ayrı görüşecekler, Türkiye’deki bütün kadın siyasetçilerin, AK Partililer de dahil, inisiyatif alması ve Türkiye’nin yeniden İstanbul Sözleşmesine geri dönmesini çağrısını yapıyorum. Elimizi uzatıyoruz, bu eli tutun, bu sorunu çözün, devleti kadınların arkasına dimdik koyun, bu cinayetleri hep beraber bitirelim.”
“BİR KORKU YAYMAK İSTİYORLAR”
“Yarın Mecliste bizim çağrımızla bir gizli oturum yapılacak. Sebebi şu, ülkenin Cumhurbaşkanı hepimizin gözünün içine baka baka, Meclisin kürsüsünden dedi ki ‘İsrail’in bir sonraki hedefi biziz.’ Bu olacak bir iş değil. Bunu şöyle yapıyorlar. Bir Türkiye, İsrail’den çok güçlü bir devlettir. İki Türkiye, İsrail’e karşı dünyadaki üye olduğu bütün yapılar tarafından korunmak, sahip çıkılmak zorundadır, başta NATO olmak üzere. Ayrıca bu memleket öyle Netenyahu’nun kendi halkının bile yaka silktiği birinin tehdidine cevap vermeyecek, ondan korkacak durumda değildir. Bunu herkes bilir. Ama Cumhurbaşkanı diyor ki, ‘Bir sonraki hedefi biziz.’ Ona ne Netenyahu cesaret edebilir, ne dünyanın en akılsızları buna kalkışabilir. Ama bir şey var. Bir korku yaymak, o korkuyla insanları ‘Evet açsın, yoksulsun, işsizsin ama tehlike büyük. İsrail saldıracak, beni desteklemelisin’ demekse hesap işte bu parti bu numarayı yutmaz, geçmişte yaptığı oyunlara gelmez. O yüzden yarın Meclise çağırdık, ‘Kapalı oturum yap’ dedik. Kendi gelmiyor, gelmeli, gelmeliydi. Bakanları geliyor, gelsinler, en doğru bilgileri versinler. Eğer yarınki oturum, 10 yıl gizliliği var, yarın bize İsrail saldırısının kapıda olduğunu, bir sonraki hedefin Türkiye olduğunu anlatırlarsa gereğini yaparız, susarız. Ama yarın sakın ha sakın yarın bildiklerimizi bize anlatıp havanda su dövüp, ‘Tehlike var, olabilir’ deyip bu Meclis kürsüsünden Cumhurbaşkanı ağzıyla söylenen lafın altına tane tane doldurmazlarsa, evet oturum gizli, söyleneni söyleyemem ama söylenmeyeni ifşa ederim. Kimse bizi İsrail tehdit ile korkutup televizyonlarda savaş konuşturup yoksulluğu, emekliyi, asgari ücreti, depremzedeyi, çiftçi, işçiyi konuşmamamızı beklemesin bunun hesabını çok ağır sorarız.”
“EMEKLİ ŞİMDİ ALDIĞI MAAŞLA ÜÇ ÇEYREK ALTIN ALAMIYOR”
“Bunun için bakın herkesin bir derdi var. Hepsinin var bir çaresi, onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi. Bakın emekli diyor, ‘İnsanca yaşayacak maaş istiyorum.’ Bu canım emekli, Tayyip Bey iktidara geldiğinde en düşük emekli maaşı 1,5 asgari ücret alıyordu, bugün bu düşük agari ücretle bile, bugünkü parayla 26 bin lira alacaktı. Şimdi 12 bin 500 lira alıyor. Böyle bakınca anlaşılmıyor, daha fenası var. Bu canım emekli, Tayyip Bey’in geldiği gün aldığı maaşla sekiz çeyrek altın alıyordu, şimdi aldığı maaşla üç çeyrek altın alamıyor. Her emeklinin her ay beş çeyrek altını kayıp. Kim aldı? Vallahi bu gelen iktidar aldı. Ve size şunu söyleyeceğim. Bir şey kaybolursa nerede kaybettiysen orada ararsın. Bir tane bu emekli, amcam, güzel amcam bir çeyrek altın alsa, alamaz da, bir çeyrek altını cebine katsa, eve giderken kayıp etse, deli çıkar bütün gün caddede yürür, bulacağım diye. Değil mi amcam? Bu amca değil, bir emekli değil, her emekli; bir ay değil her ay; bir altın değil beş altın kayıpta. Bunu kaybettiği yerde arayacaksınız. Siz bunu 3 Kasım 2002’de sandıkta kaybettiniz. İnşallah kurulacak ilk sandıkta geri kazanacaksınız söz veriyoruz. Ayrıca burada emekli maaşına seyyanen zam istiyorlar, hep söyledik önce direkt asgari ücrete çıkarmak lazım. ayrıca intibak yasası istiyorlar, 2002-2008 hala daha çözülmeyen sorunlar var. Bayram ikramiyesi asgari ücrete çıkarılsın istiyorlar, CHP bu seçim beyannamesinde vardı, Tüm Emekliler Sendikası da bunu sahiplendi, inşallah iktidarımızın ilk bayramında bir asgari ücret bayram ikramiyesini alacaksınız söz veriyoruz.”
“STAJ MAĞDURLARI ADALET İSTİYOR”
“Ayrıca Suriye’den gelen sığınmacılardan alınmayan katılım payı bizim emekliden alınıyor. İlaç fiyat farkı bizim emekliden alınıyor. Ortez, protez farkı bizim emekliden alınıyor, bunların hepsinin kaldırılması lazım ve Sosyal Güvenlik Kurumu yapacağı bu kadar çok iş varken kimin peşine düşmüş? Gariban işsizlerin, gençlerin peşine düşmüş. Vay efendim zorunlu sigorta yatırman lazımdı, sağlık primi yatmadı, 30 bin lira alacağım var, faizi de koydum 80 bin lira ödeyeceksin. Kiminden 80, kiminden 50, kiminden 20 bu ekonomik şartlarda, bu krizde bu insanların yakasına yapışmak alçaklıktır, vicdansızlıktır, bunu yapanların yaptığı şey düpedüz bu memleketin güzel insanlarına ihanet etmektir. Ayrıca biz, staj ve çıraklık mağdurlarının sorunlarını en çok dile getirenler olarak onların staja başladıkları gün ilk gün ya devlet staj yapacaksın demiş, dediği yere gitmiş, o fabrikada ya da o berber dükkanında ona sigorta yapılmış, prim de ödenmiş ama emekliliğe gelince onu başlangıçtan saymazlar, buna da düzeltmek üzere itiraz ediyoruz. Bir de bir staj mağdurları adalet istiyor, onları sahipleniyoruz.”
“TEĞMENLERİN ARKASINDAYIZ”
“Son olarak, son sözümü söylemeden önce bir söz, dinleyen, sağ olsun destek olan birisi var. Daha önce de oldu. Konu emekliyken, depremken diyor ki ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz.’ ‘Dur’ diyorsun durmuyor. ‘Dur’ diyorsun durmuyor. Geçmişte böyle birisi sonradan çok da başka şeyler çıktı altından gidince, araştırılınca ama şimdi bir ağabeyim söyledi, ‘Şu lafımı bitireyim’ dedim, şimdi son sözü söylemeden önce şunu söyleyelim. Hani bizim teğmenler kılıç çekti ya, yıllardır yaptığı işi yaptı ya, ‘Mustafa Kemal’in askeriyiz’ dedi ya. Tayyip Bey onlara ceza verecekmiş. Ne desinler kardeşim? ‘Trikopis’in askeriyiz mi’ desinler? Gazi Mustafa Kemal’in askeri onlar. Teğmenlerin de arkasındayız, hepimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz. Mustafa Kemal’i de çok seviyoruz, onun askerleri teğmenleri de çok seviyoruz, İskenderun’u da çok seviyoruz.”
“EN İYİ ASGARİ ÜCRET İÇİN MÜCADELE EDECEĞİZ”
“Şimdi son sözüm şu, emeklinin maaşının artmasında asgari ücretin artmasında da ayrıca 25 bin lira geçen Ocak ayındaydı, o olaydı diyoruz, bu sene Ocak ayına kadar Tayyip beye kalsa seçim zamanında üfürüyordu, ‘Belki de 4 zam yaparız’ diyordu, seçim geçti ikinci zammı bile yapmadılar. Şu anda sefalet içinde asgari ücretliler. Onları sonuna kadar savunuyoruz. En iyi asgari ücreti almak için en büyük mücadeleyi de yapacağız. Buradan İskenderun’a şunu söylüyorum. Yaz boyunca gölge kabinemizdeki bakanlarımız, milli eğitim, sağlık, ekonomi başta olmak üzere, ayrıca dirençli kentlerle ilgili uzmanlarımız, kültürle ilgili uzmanlarımız, bakanlarımız buralara geldiler, çalıştılar, bilgileri derlediler. Biz de şimdi Hatay’da 3 gün kaldık. 2 gün yoğun çalıştık ve Hatay’dan gidiyoruz Meclis’e. Grubumuz Meclis’te Hatay’ı unutturmayacak, grubumuz burada Hatay’ı unutturmayacak, Hatay’dan eksik olmayacağız, eksik olmayın, sizin adınızı tüm Türkiye’ye tekrar duyuracağız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hepinizi ellerinizden, yanaklarınızdan öpüyorum. Hatay yalnız değildir, Hatay Mustafa Kemal’in ve bütün CHP’lilerin kişisel meselesidir. Hepinizi saygı ile selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”