CHP Lideri Özgür Özel: “Türkiye Hem Sığınmacıları Göndermeli Hem Kendi Gündemine Dönmelidir”
Aralık 16, 2024CHP Lideri Özgür Özel: “Tayyip Bey İsrail’in, Trump’ın Yüzünü Güldürdü Ama Yüzü Gülen Emekli, Asgari Ücretli Yok”
Aralık 17, 2024CHP Lideri Özgür Özel: “Haczedilen Para; Kreşin, Doğalgaz Yardımının, Anne Kartın, Sütün Parasıdır”
“BELEDİYELERE SGK HACZİ, VIZ GELİR TIRIS GİDER”
“TAYYİP BEY GÖRDÜ MEMNUNİYET YÜZDE 58, ÇILDIRIYOR”
“O PARAYI KESMESİNİN SEBEBİ SGK BORCU DEĞİL”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, CHP’li belediyelerin iştiraklerine ait banka hesaplarına haciz uygulanması hakkında, “Vız gelir tırıs gider. Tayyip Bey 31 Mart seçimlerinde ders almadı. 31 Ekim’de anketleri gördü, CHP belediyelerinden memnuniyet yüzde 58. O yüzden çıldırıyor. Vatandaş biliyor, o parayı kesmesinin sebebi SGK değil. Peki, bu haczedilen para ne? Bu haczedilen para, Yenimahalle‘de açılan kreşin, Mansur Yavaş‘ın kapattığı yoksulların veresiye defterlerinin, doğalgaz yardımının, Ekrem İmamoğlu‘nun verdiği anne kartın, okullarda temizliğin, okullarda dağıtılan ücretsiz suyun, her evin kapısına sabah konulan iki şişe sütün parasıdır. Kastedilen para budur” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Sosyal Demokrasi Derneğinin (SDD) Anayasal Değerlerin Korunması Paneline katıldı. Genel Başkan Özel, burada yaptığı açılış konuşmasında, “Sevgili Sami Doğan beni davet için geldiğinde bugünkü yoğunluğumdan bahsetmiştim ve böyle bir panelde sadece açılış konuşması yapıp ayrılmanın da hiç hoşuma gitmeyeceğini söylemiştim. Ama o, her şeyi göze alarak bu açılış konuşmasını benim yapmamı istedi. Ben Sosyal Demokrasi Derneği ya da Cumhuriyet Halk Partisi ile hayata, anayasaya, toplumsal yaşama aynı perspektiften bakan sivil toplum örgütleri bir talepte bulunuyorsa onları mümkün mertebe geri çevirmemek, onların yanlarında olmak, onların nefeslerine nefes katmaya çalışmak noktasında hep olumlu bakıyorum buna” ifadelerini kullandı. Özel şöyle devam etti:
“VAKİT AYIRAN HERKESİ KUTLUYORUM”
“Bugün buradayız, çok güzel bir etkinlik. Gerçekten açılıştan sonra ayrılmak hiç istemeyeceğim bir etkinlik. Çok kıymetli bir kadro var. Hem grubumuzu temsilen bir değerli milletvekilimiz burada konuşacak. Ankara Baromuzun önceki dönem Sayın Başkanı burada olacak. Bilhassa bir usta – çırak ilişkisidir milletvekilliği. 22-23-24’üncü dönemde görev yapan, benim 24’üncü dönemde önceki deneyimlerinden hem çok yararlandığım, halen daha da birbirimize vakit ayırabildiğimiz, yaratabildiğimiz zamanlarda görüş ve önerilerinden istifade ettiğim sevgili Atilla Kart burada. Değerli hocamız burada. Moderatörümüz de benim bambaşka bir gönül bağımın olduğu, örgütümüze çok emeği geçmiş sevgili Hikmet Tepe burada. Ne zaman örgütte karşılıksız bir katkı beklense, hiç esirgememiş Hikmet Tepe burada olacak. O yüzden bu kıymetli toplantıya vakit ayıran herkesi kutluyorum.”
“KURTULMUŞ’UN ORTAYA KOYDUĞU HATTAN TARTIŞMAK SAĞLIKLI”
“Bence tema son derece önemli, son derece yerinde. Biliyorum ki bu toplantının ana motivasyonlarından biri, durduk yere başlatılan Anayasa’nın ilk dört madde tartışmaları. O konuda da düşüncelerimi ifade edeceğim ama özellikle ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin durduğu yeri ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin durduğu yeri… ‘Birbirinden 150 yıldır karşı karşıya olan iki akım’ diye tarif ediyor Sayın Numan Kurtulmuş. AKP’nin içinden de hiç itiraz gelmiyor. Böyle olunca da ben onlar meseleyi nereden okuyorlar, biz nereden okuyoruz, onu Numan Bey’in gösterdiği, ortaya koyduğu hattan tartışmayı da aslında sağlıklı buluyorum. Tabii Numan Bey’in dışında tarih verenler de var. Örneğin 2019 yılında Sayın Erdoğan demişti ki, ‘Bu memlekete 200 yıldır istikamet dayatıyorlar.’ 200 yıl geriye gittiğinizde; 1809. ‘Ne var orada?’ dediğinizde, 1808’de Sened-i İttifak var. Hemen sonuç verdi, vermedi ayrı ama Türkiye’nin ilk çağdaşlaşma, batılılaşma, o günkü tartışmalar açısından padişahın mutlak yetkilerinin ilk kez tartışmaya açıldığı belge olarak anayasacılar bunu kıymetlendiriyorlar. Sonrasında tabii uzun yıllar geçti ve uzun yıllardan sonra, Sened-i İttifak ile başlayan bu toplum sözleşmesi deneyimi Kanun-i Esasi’ye kadar uzandı. Şimdi Numan Bey, ‘150 yıldır karşı karşıyayız’ diyor. Bakıyorsunuz, 150 yıl önce biz neredeydik? Biz, 1’inci Meşrutiyet tarafındayız. Biz, bir anayasaya ulaşma tarafındayız. Biz, 2’nci Meşrutiyet tarafındayız. Karşımızda olanlar, örneğin açılan Meclis-i Mebusan’ı 33 yıl kapalı tutanlar. Karşımızda olanlar, biz anayasa isterken, anayasa süreçlerinin hep karşısında olanlar.”
“BİZ TOPLUM SÖZLEŞMESİNE SAHİP ÇIKMA TARAFINDAYIZ”
“Biz sonra 1921 Anayasası’ndayız, 1924 Anayasası’ndayız. Karşımızda duranların nerede durduğu belli. Sonra iş dönüyor, dolaşıyor, ‘Biz Numan Beylerle ne zaman karşı karşıya geldik?’ diye. Mesela 6. Filo’da biz bir yerde duruyoruz, Numan Beyler karşımızda duruyor. Kim hangi tarafta duruyor? Biz 6. Filo’nun karşısında duruyoruz. Onlar da bizim karşımızda, 6. Filo’nun yanında duruyorlar. Bu tartışma sağlıklı bir zeminde tüketildiğinde, aslında bugüne geldiğimizde de bizim hukuk devletinden yana Anayasaya, yürürlükte olan Anayasaya, eksikliklerine rağmen, tüm itirazlara rağmen bir toplum sözleşmesi olduğu için sahip çıkma, Anayasa tarafında durma; onların da halen daha 33 yıl Meclis kapattıkları, anayasayı yok saydıkları, bir anayasaya evrilme sürecine itiraz ettikleri yerden farklı bir yerde olmadıklarını ve toplumda onların tarafının anayasasızlaştırma, demokrasi yerine yetkilerin bir yerde toplanması, güya kararlar hızlı alınacak, çabuk alınacak, hızlı uygulanacak mazeretleriyle aslında anayasal kurumları, kuruluşları, kuvvetler ayrılığını zaten sorunları olan kuvvetler ayrılığını hepten aşındırma, ayaklar altına alma tarafında oldukları belli.”
“CAN ATALAY’A İLİŞKİN ÇOK SOMUT BİR SÜREÇ YAŞADIK”
“Bu konuda bir deneyimimiz var. Ben 4-5 Kasım tarihlerindeki kurultayımızda genel başkan seçildim. Mazbatamı aldığım gün bir kalkışma oldu. Aynı güne denk geldi, biz de Meclis grubumuzu hızla topladık. Buna karşı itirazımızı, direncimizi, direnişimizi gösterme gereğini duyduk. O gün ne oldu? O gün Meclis’in seçilmiş bir milletvekili, Hatay’dan aday olmuş Can Atalay, seçilmiş, bırakılması lazım bırakılmıyor. Aslında çok enteresan bir süreç var orada, çok somut. O süreç şu, Meclis’i en yaşı yüksek üye sıfatıyla Sayın Bahçeli toplantıya çağırıyor. Hepimiz toplanıyoruz. 599’umuz salonda, birimiz yok. Niye yok? Devlet Bey çağırdı. Anayasa diyor ki, ‘Seçim sonuçlarının resmen ilanının üçüncü gününde kendiliğinden toplanır.’ Gidiyoruz. Devlet Bey oturuma başkanlık ediyor. Hepimiz oradayız, bir kişi yok. Bir mahkeme diyor ki, ‘Hataylılar seçebilir ama ben onu Meclis’e yollamak zorunda değilim. Ben Hataylıların seçtiği milletvekilini, milletvekili saymıyorum.’ Devlet Bey, ‘Oku’ diyor. Kâtip üye – gençlerimiz de kâtip üyelik görevi yapıyorlar – Hatay’a geliyor, ismini okuyor. Devlet Bey, TBMM adına bekliyor makul süre. Kürsüye gelmiyor. Diyorlar ki, ‘Kâtip üye okuyabilir ama biz yollamıyoruz. Devlet Bey bekleyebilir ama biz yollamıyoruz.’”
“KENDİSİNE YARGIÇ DİYENLERİN DE DARBE GİRİŞİMİ OLUR”
“Sonrasında buna karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvuruluyor. Anayasa Mahkemesi de bir karar veriyor. Diyor ki, ‘Burada bir hak ihlali var. Burada seçilen milletvekili dokunulmazlık kazanır. Hakkındaki her türlü kovuşturma durdurulur. Yargılama bekletilir ve gider, görevini yapar. Ne zaman dokunulmazlığı ortadan kalkar milletvekilliğini kaybederek ya da Meclis’in Anayasaya uygun dokunulmazlık maddesini kaldırmasıyla, o zaman yargılamaya ancak devam edilebilir.’ Anayasa Mahkemesi bunu ilan ediyor. O gün bırakılması lazımken, birinci kademe mahkemesi ‘Ben Anayasa Mahkemesi’ni tanımıyorum’ diyor. Yargıtay, kendisi gibi bir yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesi’nden değil, birinci kademe mahkemesinden yana bir tutum takınıyor. Biz bir baktık o gece, bir kalkışma var. Çünkü kalkışma askerler tarafından yapılıyorsa, askeri darbe girişimi; siviller tarafından yapılıyorsa, sivil darbe girişimi; yargıçlar tarafından yapılıyorsa jüristokrasiye güvenen, kendisine yargıç diyen birilerinin darbe girişimi olur. Başka bir şey olmaz. Yargıçlar yapıyorsa da bu sefer kendilerinde olmayan yetkileri kullananlar tarafından yapılan bir darbe girişimidir. Bunun karşısında durmak lazım. Çünkü bütün darbeler bu Anayasayı ortadan kaldırmak üzerine yapılırlar. O gün birinci kademe mahkemesi ve Yargıtay bu Anayasanın, geldiler ve yüksek mahkemelerle ilgili ve Anayasa Mahkemesi’ni düzenleyen 146’ncı maddesini ve esas Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu ifade eden 153’üncü maddesinin olduğu sayfayı yok saydılar. O sayfanın sonu şöyle bitiyor: ‘Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayınlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişilikleri bağlar.’ Başka hiçbir yüksek mahkeme için böyle bir şey tarif etmiyor. Yani ‘Bu mahkemenin kararı herkesi bağlar’ demiyor. Anayasa Mahkemesi’nin Yargıtay’ı da bağlayacağını, birinci kademe mahkemesini bağlayacağını, yürütmeyi yani Erdoğan’ı bağlayacağını, yasamayı, hepimizi bağlayacağını, esas karar merciinin uyulması gereken son kararın bu olduğunu söylüyor. Ama önce birinci kademe mahkemesi, bu sayfayı yok saydı. Sonra Yargıtay, bu sayfayı yok saydı. O zaman iki sayfa geriye gidiyorsunuz, biri de kalkar yüksek mahkemeler başlığını yok sayar, Yargıtay diye de bir şey kalmaz.”
“O ZAMAN BİRİ DE GELİR BAŞKA SAYFAYI; ERDOĞAN’I YOK SAYAR”
“Ama sonra öğrendik ki bu kalkışma girişiminin arkasında Sayın Erdoğan varmış. O da dedi ki, ‘Ben Yargıtay’ı haklı buluyorum burada. Anayasa Mahkemesi haksız.’ O zaman biraz daha geriye gideriz. Bakın hangi sayfa gelir? 101’inci madde; Cumhurbaşkanının yetkileri. Birisi de seni yok sayar. Birisi de gelir, ‘Ben de bu sayfasını yok sayıyorum’ der. O zaman Erdoğan da zeminini kaybeder. Eğer Erdoğan’ın sözüne milletvekilleri de ‘Doğru, doğru’ diyorsa, o zaman biri de gelir, 75’inci maddeyi, TBMM maddesini kaybeder. Eğer hepimiz buna yeterince tepki vermez, sessiz kalırsak… Örneğin bizi televizyonu başından izleyen vatandaş için söylüyorum, biri de gelir 35’inci maddeyi yok sayar; mülkiyet hakkını. ‘Evim var’ diyorsun ya, ‘Yok senin evin’ der. Erken kalkan gider eve oturur. Gücü gücüne yeten birbirinin malına çökmeye başlar. Ne ortadan kalkar? Devlet ortadan kalkar. Bu Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymamakla başlatılan, anayasasızlaştırma süreci, eylemi ve Anayasa Mahkemesi’ne karşı darbe girişimi, yarın konutuna, evine, çoluğuna, çocuğuna, malına, canına kastedenlere karşı seni savunmasız bırakır. Anayasal düzeni ortadan kaldırmanın en ağır suç olmasının sebebi budur. Bugün sırf Erdoğan eliyle kendi seçtikleri, atadıkları yüksek yargıçlar birbirleriyle bile uyuşamaz, çatışır, çelişir noktaya gelmiş. “Bu meselenin özünde bile Anayasa’yı tartışmaya açmak için elverişli bir zemin buluyorlar. Geçen gün Sayın Efkan Ala, Meclis’te müzakerelerden sonra birçok milletvekili varken, AK Parti’den milletvekili var mı? Geldi, hatır sordu. ‘Aman başkanım’ dedi, gizli de söylemiyor bunu. ‘Bu anayasayı mutlaka yapalım.’ Dedim ki, ‘Önce bir Anayasaya uyun da sonra yenisini yapalım.’ Dedi ki, ‘Yahu zaten en kötü tarafı da şu bizim Anayasanın, kendisine; Anayasaya uyulmuyor, buna karşı kendisini koruyamayan bir anayasamız var.’ Yahu anayasa basılmış bir kitap. O kitap, toplumun bütün mutabakatını ifade ediyor. Bu kitap, kendini koruyamaz. Bu kitabı, o kitaba uyarak koruyacaksın; sen koruyacaksın. Sayfa sayfa biraz önce dediğim gibi lime lime edip, lime lime edip uymadığında sonra o anayasa kendisini zaten koruyamaz. O yüzden bu mesele çok ciddi bir tartışma ama esas olarak şu var.”
“150 YILDIR TEK ADAMIN YETKİLERİNİN PAYLAŞILMASINA KARŞILAR”
“Anayasa tartışmalarını ben iki şeye bağlıyorum. Bir, biraz önce Sayın Başkan söyledi: ‘İlk dört madde ile AKP’nin sorunu var.’ Evet bu sefer işaret fişeğini HÜDA PAR attı. Ama 2011’de Başbakan Yardımcısı ‘Değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ sözlerini ‘Değiştirilmelerini nitelikli çoğunluğa bağlamak mümkün’ demişti. 2016’da İsmail Kahraman ‘Dindar anayasa meselesinden Anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım. Yeni ve dindar bir anayasamız olması lazım. Bunun için de ilk dört maddenin değişmesi lazım’ dedi. 2016’da Anayasa Komisyonu Başkanı Şentop, ‘Değişmezlik meselesi çok yanlıştır’ dedi. 2021’de İsmail Kahraman, ‘Laiklik kelimesi çok değişik. Peki, bu laiklik ne? Laiklik ileri sürülerek partiler kapatılıyor. Laiklik ileri sürülerek hürriyetler engelleniyor. Ben diyorum ki laiklik olmasın. 195 ülkenin yalnızca beşinde var’ dedi. 12 Eylül 2024’te HÜDA PAR, ‘Değiştirilemez maddenin olması doğru değil’ dedi. 14 Eylül 2024’te yine HÜDA PAR Genel Başkanı, ‘Dördüncü maddeye karşıyız, dördüncü madde gelecek nesillerin iradesine ipotek konmasıdır’ dedi. En sonunda da bu 10 Ekim’de Numan Kurtulmuş, ‘Çok sıradanmış gibi görünen devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü cümlesi Anayasada yer alan hepimizin çok sık kullandığı bir tabirdir, doğrudur ama değişmesi gerekir. Çünkü devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz. Bu millet devleti ve milletiyle ülkenin bölünmez bütündür’ derken, Anayasa’nın ilk dört maddesini yeniden tartışmaya açmaya çalıştı. Bunlar tamam; 150 yıldır anayasaya karşılar, 150 yıldır tek adamın yetkilerinin paylaşılmasına karşılar, 150 yıldır kuvvetler ayrılığına karşılar, 150 yıldır denge ve denetlemeye karşılar. Bunları ifade ediyorlar. Ama esas olarak bir başka şey de yapmaya çalışıyorlar.”
“ANAYASAYI YENİDEN YAPACAKSAK O GÜN BUGÜN DEĞİL”
“Yapmaya çalıştıkları şu, anayasa tartışmasıyla gündeme sis etkisi yapmak, sis bombası atmak istiyorlar. Ben Numan Bey ilk geldiğinde de dedim; ‘Bir anayasa dediğin Erdoğan için yapılmaz her doğan için yapılır. Siz Erdoğan’a anayasa yaptığınız için bugün Erdoğan’a da uymuyor bu anayasa. Ama biz anayasayı yeniden Erdoğan için değil her doğan için yapacaksak o gün bugün değil. Çünkü bugün anayasaya uymayanlarla ve o uymayanlara sessiz kalanlarla oturup bir anayasa yapmayacağız’ dedim. Meraklısına buradan bir kez daha söylüyorum. Numan Bey, ‘Ocak ayında yine ziyaretler yapacağım, yine konuşacağım’ diyor. Numan Bey’e son söylediğimi şimdi baştan söyleyeyim. Randevu istediğinde elbette vereceğiz, kapımız açık, diyalogdan yanayız ama anayasaya uymayanlarla anayasa konuşma noktasında biz orada yokuz Numan Bey, kusura bakmayın.”
“‘ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KARARI AÇIK’ DEDİĞİN GÜN GEL KONUŞALIM”
“Önce bir, Can Atalay‘ı getireceksin bu Meclis’e. Hatay’ın seçtiği milletvekili buraya gelecek. İki, AİHM kararlarına teker teker uyacaksınız. Gezi davası hakkında verilmiş AİHM kararlarına, Anayasa Mahkemesi kararlarına, verilmiş ve verilecek bütün kararlara harfiyen uyacaksınız. Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bütün kararları arkasından dolanmadan uygulayacaksınız. Ve’yi veya yapıp aynı Anayasa Mahkemesi’nin bozduğu maddeyi altı yıl ileriye atmaya çalışmayacaksınız. Siz Meclis Başkanı olarak Anayasa Mahkemesi’nin bir kararı varsa, diyorsa ki, ‘Şu maddeyi iptal ettim.’ Gerekçesini okuyacaksınız. Kanun Meclis’e sevk edildi, anayasaya aykırılığını denetleyecek ilk merci sizsiniz. O kanunu ilgili komisyona bile sevk etmeyeceksiniz. Anayasa Mahkemesi açık bir karar veriyor. Diyor ki, örneğin ‘Rektör atama maddesi anayasaya aykırıdır.’ O maddeyi tutuyorlar içindeki noktasını virgüle, ve’sini veya’ya çevirip yeniden getiriyorlar, sen de onu görüşülsün diye ilgi komisyona yolluyorsan en büyük anayasa ihlalini sen yapıyorsun. Senin açından da bağlayıcı. ‘Bu kanun Anayasa Mahkemesi’nin bu maddesini iptal gerekçesinin arkasından dolandığı için müzakere edilemez, anayasaya aykırıdır, ben bunu sevk etmiyorum’ dediğin gün kapım benim açık. Gel yeni anayasayı konuşalım. Çıkıp da ‘Can Atalay’ı nasıl serbest bırakmıyorsunuz, Anayasa Mahkemesi’nin kararı açık’ dediğin gün, kapım açık, gel konuşalım. Can Atalay buraya gelip yemin ettiğinde, Gezi ile ilgili bütün kararlara uyulduğunda, Tayyip Erdoğan’a karşı yasamanın yetkilerine tecavüz eden cumhurbaşkanı kararnamelerine karşı Numan Kurtulmuş dimdik ayakta durduğunda, her gün anayasayı çiğneyen işleri AK Parti yaparken her gün iç tüzüğün, her gün anayasanın arkasından dolanırken karşılarına dikildiğinde, gelsin sadece çay kahve içmesin, demokrasi anayasa da konuşalım. Ama bu Recep Tayyip Erdoğan bu Sayın Erdoğan bu anlayışta oldukça, Sayın Kurtulmuş da onun istediği gibi gündem yaratmak için, ama yeniden seçilme hayali, ama yüzde 50’yi bulamıyorum 40’la seçilme hayali, ben kişilerin hayalleriyle meşgul değilim. Ona istediği anayasayı yapsan da ne yaparsan yap, yapılan ilk seçimde Recep Tayyip Erdoğan bu millet tarafından tarihte hak ettiği yere yollanacaktır. Bundan sonuna kadar eminim. Bu kadar baskı, bu kadar zulüm, bu kadar haksızlık, bu kadar hukuk tanımazlık işte 31 Mart‘ta millet sarı kartı gösterdi, anlamıyorlar. Günü geldiğinde kırmızı kartı görmekten kendilerini kurtaramazlar. Ama biz Recep Tayyip Erdoğan için yapılacak hiçbir anayasa değişikliğinin yanında, sağında, solunda, kıyısında, köşesinde olmayız. Eğer anayasaya yönelik olarak ettiği, anayasaya bağlı olarak ettiği yemine sadık sadıksa Numan Bey de olmasın. Çünkü bu bir tarafsız duruş değil, Recep Tayyip Erdoğan’ın umutları, korkuları, hedefleri, kaygıları üzerinden yürütülen bir sürecin sözcülüğüdür. Meclis Başkanı’na böyle bir sözcülük de yakışmaz. Bunu da açıkça söyleyeyim.”
“ANAYASA TARTIŞMALARI GÜNDEMİN KONUŞULMASINA ENGEL”
“Anayasa tartışmaları sis etkisi yapar, gündemdeki başka maddelerin, gündemin konuşulmasına engel olur. Bunu da mutlaka herkesin göz önünde bulundurması lazım. Bugün Türkiye’nin gündeminde 12 bin 500 liralık en düşük emekli maaşı vardır. Bugün Türkiye’nin gündeminde ‘Yılda üç kere zam yapabiliriz’ deyip bir kuruş zam yapmadıkları 17 bin liralık asgari ücret vardır. Bugün ülkenin gündeminde kanuna göre yüzde 1 destekleme alacakken bütçeye yüzde 0.2 destekleme konmuş, yani 800 milyarlık haklarının 600 milyar lirası çalınmış çiftçilerin sorunları vardır. Bugün ülkenin gündeminde esnafın sorunları vardır. Bugün ülkenin gündeminde Suriye’de Esad rejimi ile yürütülen sürecin sonucunda ilk önce ahbaplıklar sonra kavgalar, komşunun iç işlerine karışmaları, eğit-donatlar, bilmem neler… Türkiye’ye gelmiş 4.5 milyon Suriyeli sığınmacının bir an önce ülkelerine dönmeleri vardır. Bugün Türkiye’nin gündeminde açlık vardır, yoksulluk vardır, işsizlik vardır, gençlerin ümitsizliği vardır. Her dört gençten üçünün bavulları kafasında toplamış olması gerçeği vardır. Yüzde 75 gencimizin ‘Fırsatını bulursam dünyanın başka ülkelerine gitmek istiyorum’ dediği gerçek beka sorunu vardır. Devlet Bey’e sorarsan, beka sorunu dünyanın güçlü ve zengin ülkeleri bu topraklarda hayal kuruyor. Kursun. Yüzyıl önce geldi kurdu hayali. Nasıl gittiklerini gördük. Biz o gelenleri görünce Yıldız Sarayı’nın arka bahçesinden kaçanların safında değiliz Devlet Bey. Biz o gelenleri görünce ‘Geldikleri gibi gidecekler’ diyenlerin partisinde siyaset yapıyoruz. O yüzden dünyanın güçlü, zengin ülkelerinin Anadolu üzerinde, Trakya üzerinde hayal kurması beka sorunu değildir. Ama bu ülkenin gençlerinin dünyanın zengin ülkelerinde, güçlü ülkelerinde hayal kurmaları beka sorunudur. Gençlere bu ülkede hayal kurdurtamayan 23 yıllık bir iktidarın yorgun ve hırçın ortağı olmaktan vazgeçin artık.”
“GÜNDEMİNİZE DE TEPKİNİZE DE TESLİM OLMAYACAĞIM”
“Bir mesele var. Meselenin varlığını kabul etmiyor. ‘Kürt meselesi yoktur’ diyor. Sonra diyor ki, ‘Abdullah Öcalan gelsin bu kürsüye çıksın, bu kürsüden konuşsun, terör bitsin’ diyor. Ya dedim ki, arkadaş binlerce yıldır cerrahi yapılıyor, sen niye Vikingler’in yaptığı gibi cerrahi yapıyorsun, bıçağı sokayım elimle apandisiti alayım. Bütün ülkeler çatışmalı süreçleri nasıl çözdülerse, nasıl silah bıraktırdılarsa, nasıl demokratik açılımlarla bunları destekleyip, o ülkeyi hem zenginleşeceği, hem barışacağı, hem güçleneceği bir sürecin içinde bu işi götürdülerse, Meclis’i odağa alarak, toplumsal rıza yaratarak, şeffaf, açık, hiçbir partiyi dışlamadan bir işi yapacaksanız yapın. Ve toplumsal mutabakatta da ilk başta şehit aileleri ile gazilerin rızasını alın ki bu toplumda kimse onların gözünün içine bakamayacak bir hale gelmesin. Ama Türkiye’de Kürt meselesi de çözülsün, terör de bitsin, silahlar da bırakılsın ve sonunda Türkiye’nin hep beraber kazanacağı bir süreç olsun. Bu lafı söyleyene tutuyor ağza alınmayacak bir sürü laf söylüyor. Devlet Bey, size bu lafı söyletenleri biliyorum. O ikisi. O metin yazarınız var ya, o ikisi. Hani Sinan Ateş’in eşi gelip size şikayet etmek istiyor, dinlemiyorsunuz. Gidiyor Erdoğan’a söylüyor ya o iki ismi. O ikisi. İşin bir de şuraya geldiğini duymuşsunuz, Manisa Büyükşehir Belediyesi‘ndeki geçmiş dönem MHP’nin bütün yolsuzluklarının arkasında da işin ucu hep o ikisine çıkıyor ya. O ikisi yazıyor yazıyor okuyorsunuz prompterdan. Yazıyor yazıyor, yolluyorsunuz. Vallahi ben sizin bu gündeminize de bu tepkinize de teslim olmayacağım. O ikisiyle size mutluluklar diliyorum. Ben inadına bu ülkenin gerçek sorunlarını konuşmaya devam edeceğim. İnadına yoksulluğu konuşacağım, inadına işsizliği konuşacağım, inadına asgari ücreti, inadına emekli maaşını konuşacağım. Çünkü bu ülkede insanlar artık AK Parti’nin yorgun ve sizin kızgın iktidarınızdan ve her geçen gün birbirine benzeyen böyle bugünkü Ankara’nın havası gibi koyu, yağmur bulutlarının üstüne çöktüğü kasvetli bir memleketten herkes bıktı. Sizden de bıktı, Erdoğan hükümetinden de bıktı, AK Parti’nin bu yaptıklarından da bıktı. Gençler artık o bulutlar dağılsın istiyor. Masmavi gökyüzünde pırıl pırıl bir güneş açsın istiyor. 31 Mart‘ta ucundan aralandı, gökyüzünün mavisini gördük, güneşi gördük. Önümüze gelen ilk sandıkta bu ülkede güneş açacak, bu ülkeye bahar da gelecek, yaz da gelecek, Erdoğan da gidecek siz de gideceksiniz. Hepimiz ama hepimiz bu ülkenin gençleri için bu memleketi huzura erdireceğiz, güvene erdireceğiz.”
“HACZEDİLEN KREŞLERİN, SÜTLERİN, KAPATILAN VERESİYELERİN PARASIDIR”
“Son sözüm, gazeteci arkadaşlar ısrarla ‘Aman efendim belediyelerin SGK borcu var, haciz geldi, o geldi.’ Gelsin. Vız gelir tırıs gider. Şunu görsün herkes. Tayyip Bey 31 Mart seçimlerinin sonuçlarını gördü, oradan ders almadı. 31 Ekim’de kendisinin önüne konulan anketleri gördü, Türkiye’de bütün CHP belediyelerinden memnuniyet ortalaması yüzde 58. Seçildiğinde geride olan neredeyse hiç yok. Hepsi hep beraber seçildiklerinden çok ileri yerdeler. O yüzden çıldırıyor ve ‘Bunları durdurmamız gerekir’ diyor. Çünkü bu gidişat, CHP’nin dürüst ve temiz belediyecilik anlayışının, halktan yana belediyecilik anlayışının, Cumhuriyet Halk Partisi’ni nereye taşıdığını ve Türkiye’de kimi iktidara taşıdığını görüyor artık. Bunun için şöyle bir hatanın içindeler. Vatandaşın 31 Mart’ta gördük ki gönlünden düşmüşler. Gönlünden düştüysen gönlüne girmenin yolu çalışmak, daha çok çalışmak, rakiplerinden daha iyi işler yapmaktır. O zaman yeniden gönlüne girersin. Bunu yapmak yerine, rakibini arkadan çelme çakmak, rakibinin yaptığı işlere bir şekilde engel olmak, hizmeti götüren belediye arabasının lastiğinin altına çivi koymak gibi bir işlere kalkışıyorsan eğer, o zaman yani SGK borçları AK Parti döneminden gelmiş, katlanmış, faizlenmiş, hiç almamışsın. Bir kere de CHP’den faiziyle alacaksın. Sonra da gelecek ay şirketlerin borçlarının faizlerini silip anaparayı böleceksin. Ama CHP’li belediyelerden parayı peşinen tahsil edeceksin. Yemeği AK Partililer yiyecek, faiziyle hesabı Cumhuriyet Halk Partililer ödeyecek. Vatandaş da buna sessiz kalacak, öyle mi? Bunu yaparsan, bu hazımsızlığı yaparsan sadece gönlünden değil vatandaşın gözünden de düşersin. Gönülden düşmenin çaresi var, gözden düşmenin çaresi yoktur. Ve bu yapılan işle artık Recep Tayyip Erdoğan gönlünden düştüğü vatandaşın gözünden de düşmeye başlamıştır. Çünkü vatandaş biliyor ki, o parayı kesmesinin sebebi SGK değil. SGK olsa SGK‘ya 100 lira borç var. Bunun 10 lirası bütün belediyelerin. AK Partili, MHP’li, CHP’li, DEM’li, İYİ Partili, Yeniden Refahlı. Bütün belediyelerin toplam borcu 10 lira. 90 lira yandaş müteahhitlerin, yandaş büyük şirketlerin. O yüzden altı ayda bir açıklanması gereken SGK borcu yıllardır açıklanmıyor, borçlular listesi. Açıkla görelim hangi müteahhit var birinci sırada? İkide hangi yandaş var? Üçte hangi akraba var? Bütün bir liste AK Parti’ye müzahir, AK Parti’nin dibinde, AK Parti’nin sırtını sıvazladıklarıyla dolu. Sadece yüzde 10’u, bütün partilerin belediyelerinin borcu. O borca haciz yapıyor, öbürlerinin gelecek ay faizini affedecek, anaparayı bilmem kaça bölecek. Şimdi haciz etmese, biz de yararlanacağız ondan. Peki, bu haczedilen para ne? Bu haczedilen para, bugün 450 öğrenciye Yenimahalle’de açılan kreşin parasıdır. O hizmetten rahatsız. Bu haczedilen para Mansur Yavaş‘ın yoksulların kapattırdığı veresiye defterlerinin parasıdır. Ondan rahatsız. Doğalgaz yardımının parasıdır. Bu para Ekrem İmamoğlu‘nun İstanbul’da beş yaşına, dört yaşına kadar çocuğu olan annelere verdiği anne kartın, iyi ki doğdun bebek parasının, okullarda yapılan temizliğin, Beyoğlu Belediyesi’nin ve pek çok belediyemizin okullarda dağıttığı ücretsiz suyun, her evin kapısına sabah konulan iki şişe sütün parasıdır. Bugün kastedilen para, pandemi AKP’li belediyelerin eli ayağına karışmışken, kendiliklerinden harekete geçip pandemide kimseyi yalnız bırakmayan CHP’li belediyelerin, 31 Mart‘ta aldıkları desteği hazmedemeyenlerin kesmeye çalıştığı paradır. O parayla biz Aydın’da et dağıtıyoruz yoksullara, İzmir’de süt dağıtıyoruz. Türkiye’nin dört bir yanında kent lokantalarıyla yarım çorba fiyatına üç kap yemek ulaştırıyoruz. Türkiye’nin dört bir yanında aşevleri ile Ankara’da, Çankaya’da aşevi ile her gün yoksulların evine kadar yemek ulaştırıyoruz. Kastedilen para budur. Yoksa Cumhuriyet Halk Partisi SGK borcunu ödememiş. AK Parti döneminden gelen borçlar, zırt pırt çıkarılan aflar, bir tanesini de gelecek ay çıkaracaklar. Ödeyen belediye başkanına diğeri diyordu ‘Niye ödüyorsun nasılsa af çıkacak’ diye. Şimdi bu paraları faiziyle kesip hizmeti durdurmaya çalışıyorlar. Çok net olarak bir kez daha söylüyorum. Bunu yapanlar 31 Mart‘ta gönlünden düştüğü milletin, yakında gözünden düşecekler ve bir daha asla ve asla ne milletin gözüne girebilirler ne gönlüne girebilirler.”
“BÜYÜK BİR MEMNUNİYETLE BİR ÜYESİ OLARAK TAKİP EDİYORUM”
“Sosyal Demokrasi Derneği’nin -ki sosyal yardımlar, sosyal belediyecilik, sosyal demokrasinin en iyi uygulama alanları olarak hepinizin de yakından takip ettiği süreçler- bu noktada Sosyal Demokrasi Derneği’nin anayasa ile ilgili -ki içinde barınma hakkı da var, içinde sosyal devlet anlayışı var, içinde hukuk devleti anlayışı var- böyle güzel bir günde yapmış olduğu bu etkinlikte bulunmaktan, hiç değilse açılış konuşmasını yapmış olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Vakit ayırıp buraya gelen, anayasal duyarlılıklarını ortaya koyan her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Sosyal Demokrasi Derneği’nin her geçen gün daha etkin, daha iyi mücadele eden, her geçen gün biraz daha moral bulan bu yönetim anlayışını büyük bir memnuniyetle bir üyesi olarak takip ediyorum. Başkanı görünce ‘Aidat borcum var mı’ diye de aklıma geldi. Aidat borcu olanları derneğe borçlarını ödemeye de davet ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun var olun.”