CHP Genel Başkanı Özgür Özel: “Yoksulluğu Unutturmaya Kalkıyorsun, Bu Oyuna Gelmeyeceğiz”
Ekim 10, 2024CHP Genel Başkanı Özgür Özel: “Roman Eylem Planımızı Güncelleyerek Hayata Geçireceğiz”
Ekim 11, 2024CHP Genel Başkanı Özgür Özel: “Türkiye İttifakı, Türkiye’nin Bütün Demokratlarını Kucaklar”
“HEDEF, TÜRKİYE’YE GÜÇLÜ PARLAMENTO VE BAĞIMSIZ YARGI HEDİYE ETMEKTİR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Türkiye İttifakı’nın tüm ülkeyi kapsadığını vurgulayarak, “Türkiye İttifakı, Türkiye’nin sosyal demokratlarını, muhafazakar demokratlarını, milliyetçi demokratlarını, Kürt demokratlarını, kimsenin etnisitesine bakmadan, kimsenin mezhebine bakmadan, Türkiye’nin bütün demokratlarını kucaklar. Hedefi, Türkiye’ye gerçekten güçlü bir parlamento, güçlü bir yürütme, bağımsız bir yargı, tam bir kuvvetler ayrılığı, en nihayetinde güçlenen ve zenginleşen bir Türkiye’yi yeniden hediye etmektir” ifadesini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Bursa’nın Mudanya ilçesinde, Mudanya Mütarekesi’nin 102’nci Yıldönümü etkinliklerine katıldı. Mudanya Belediyesi tarafından gerçekleştirilen etkinlikte katılımcılara seslenen Özel, “Değerli genel başkanım, çok kıymetli il başkanım, il başkan yardımcılarımız, belediye başkanlarımız, ilçe yöneticilerimiz, Mudanya’da siyasi partilerin kıymetli temsilcileri, tüm görüşlerden kıymetli Mudanyalılar, öncelikle sözlerime bir özür ve eksikliği gidererek başlamak isterim. Kürsüye çıkarken çalan şarkı, partimizin toplantılarında çaldığında çok hoşumuza giden bir şarkı. Burası kamusal alan, burası bir belediyenin etkinliği, o yüzden, aksini görüyorsunuz, biliyorum, devlet ve parti ayrımı kalmadı. Ülkenin Cumhurbaşkanı bir başka partinin genel başkanı ve maalesef, bu iç içe geçmişlik zaman zaman bize de bu hataları yaptırıyor. Ancak CHP birazdan bahsedeceğimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten başlayarak, İsmet Paşa ile birlikte Cumhuriyeti kurmuş, devleti kurmuş, demokrasiyi kurmuş, başka parti yokken bile devletle partinin işlerini ayırmayı ilke edinmiş, en sonunda çok partili rejime geçip ülkeyi demokrasiye teslim etmiş olan bu anlayıştaki insanların partisi kötü örnekler bir yana, parti ile devlet işini, kamusal alanda tüm siyasi partilerin davetli olduğu alanlarda bu işlere çok dikkat edeceğiz. Ben bu kusuru minicik bir nazar boncuğu olarak, çok başarılı Mudanya Belediye Başkanımızın yakasına takıyorum, hepinizi saygı ile selamlıyorum” dedi. Genel Başkan Özel, Mudanya Mütarekesi’nin 102’nci Yıldönümü etkinlikleri kapsamında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“MİNNET DUYGULARIMI İFADE EDİYORUM”
“Değerli genel başkanım, bugün burada Deniz Dalgıç’ın belediye başkanımızın heyecanına ortak oluyoruz. Çünkü o ilk kez bugün bize Mudanya Mütarekesi’nin 102’nci yılında ev sahipliği yapıyor, başka programlar vardı ama çok arzu etti. Bir yolunu bulduk ve bugün burada hep birlikteyiz. Özden İnönü Toker ile beraberiz. İsmet Paşa’nın kızıyla yan yana oturmak herhalde hayatımızda, siyasi hayatımızda geçirdiğimiz en onurlu dakikalar. Değerli torunu Gülsün Bilgehan burada. Mudanya Mütarekesi Barış Yolu Ödülü’nün çok kıymetli jüri üyeleri buradalar. Belediye başkanlarımız burada, örgütümüz burada. Ben buraya genel başkan yardımcılarımız, milletvekillerimiz, Parti Meclisi üyelerimizle birlikte geldim. İki yıl önce yine bu kez bir akşam saatinde, oldukça da soğuk bir günde, iklimin bugünkü gibi bize müsaade ettiği bir günde değil, böyle buz yağarken 100’üncü yılda birlikteydik, sayın genel başkanımla beraber. Bugün 102’nci yılda tekrar birlikteyiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm milli mücadele kahramanlarımızı ve Mudanya’da bir askerden bir müzakereciye, bir diplomata, Mudanya’da barışı getiren dokuz günlük büyük müzakerelerin kahramanı, partimizin ikinci Genel Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet Paşa’ya rahmetlerimizi, minnet duygularımı ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.”
“DOKUZ GÜNLÜK ÇOK ÖNEMLİ BİR SÜREÇ”
“Mudanya, milli mücadeledeki cephenin başarısının masada büyük bir kazanıma dönüştürüldüğü dokuz günlük çok önemli bir süreçtir. İsmet Paşa buraya Batı Cephesi Komutanı olarak gelmiştir. Ancak Lozan’a Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedini kabul ettirecek özgüveni yüksek bir müzakereci olarak buradan ayrılmıştır. Burada bütün hesap, görüşmeleri uzatmak, dağılmış olan düşman ordularının yeniden toparlanmasını sağlamak, dışarıdan o ordulara destekler sağlamak ve kazandığımız Kurtuluş Savaşı’nı nihai bir zafer değil, düşman askerlerinin bulunduğu Anadolu topraklarında hazırlanarak, yeniden saldırıya geçip işgali sürdürmek üzere hesap yapanlara karşı İsmet Paşa, konferansın havasını anlatırken şöyle der; ‘Mudanya’nın ilk üç günü Trakya meselesinin müzakeresi ile geçmiştir. İlk müzakere açılır açılmaz benim dikkatleri çektiğim mesele budur. Biz muharebe halindeydik. Karşımızda düşman vardı. Düşmanı yendik, takip ettik. Anadolu’dan çıkardık. Mudanya Konferansının toplanmasıyla askeri harekat durmuştur. Bu hal uzun mühlet devam edemez. Böyle bekleyerek karşımızdaki hasım kuvvetlerin yeniden zaman ve hazırlık yapmasına fırsat vermeyiz. Veremeyiz. Onun için bir an evvel bütün memleketin tahliyesi işini halletmek lazımdır. Bu tezimi bu şekilde ifade ettim.’ İsmet Paşa’nın bu diplomatik zekasıyla Trakya’daki işgale kurşun atılmadan sona vermiş, doğu Trakya anavatana dahil edilmiştir. Sahada kazanılmış olan askeri zafer, Mudanya’daki diplomatik zaferden sonra Lozan’a gidecek İsmet Paşa’ya büyük bir güç vermiştir.”
“DEMOKRASİNİN OLMAZSA OLMAZI…”
“İsmet Paşa Lozan’a gittiğinde onu orada aslında beklediği, hazırlıklı olduğu bir sürpriz gelişme karşılamıştır. İngiliz heyetinin başkanı Lord Curzon söze başladığında ‘Siz bize Mondros’ta birçok vaatte bulundunuz. Gelelim, oradan konuşmaya başlayalım’ deyince, 1918’i hatırlatan Lord Curzon’a İsmet Paşa çok sert çıkmış, ‘Beyefendi, ekselansları dikkatinizi çekerim, ben buraya Mondoros’tan değil Mudanya’dan geliyorum. Ona göre konuşacağız’ demiştir. Ömrü Yemen’den Balkanlara memleket için at sırtında savaşlarda geçmiş bir askerden bahsediyoruz. Sakarya Savaşı olurken doğan oğlu İzzet’i görmemiş, görmeden kaybetmiş bir babadan bahsediyoruz. Dünyadaki tüm yetkileri elinde bulundurduğu halde serbest demokratik seçimlere geçebilen yani iktidarı değil itibarı tercih eden bir devlet adamından, demokrasi kahramanından bahsediyoruz. 14 Mayıs 1950 günü seçimleri kaybedip, bundan sekiz gün sonra eliyle kaleme aldığı mektupla, kendi el yazısıyla oğlu Erdal’a yazdığı mektupta, ‘Bu seçim memlekette hayat tarzı kurmak için giriştiğimiz teşebbüse ne kadar ciddi ve samimi olduğumuzu ispat etmiştir. Memleket için, hepimiz için bu bir şeref olmuştur’ dediği şu, bundan önce memleketi yönetenler sarayda oturuyorlar. Bütün yetkiler elinde. Yetkileri vefatları ile birlikte evlatlarına geçiyor. Eğer ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk sarayı seçseydi, eğer ki ‘Hangi yönetimi benimsiyorsunuz Sayın Kemal, Amerikan tipi başkanlık mı, o devirlerde Amerika’da başkanlık 70 yıldır var. İngiliz tipi bir monarşi mi? Yoksa padişahlığa saraydan devam mı’ diyenlere, ‘Biz 23 Nisan 1920’de bir Meclis kurduk. O Meclisin verdiği görevleri yapıyoruz, ne görev verirse Meclisimiz ve milletimiz, o görevi yaparız’ deyip otoriter bir lider olmayı, tek adam olmayı, padişah olmayı, kral olmayı, çok yetkili bir başkan olmayı itip, cumhurun seçtiği Millet Meclisinin verdiği yetkiyle Cumhurbaşkanı olmayı tercih etmiştir. Onun ölümünden sonra yerine geçen en yakın arkadaşı, en büyük mücadele ve silah arkadaşı İsmet Paşa da ülkeyi yönetmiş, yönetirken çok partili rejim ihtiyacının demokrasinin olmazsa olmazı olduğunu görmüştür.”
“KALICI OLAN İKTİDARLAR DEĞİL, MİLLETİN İRADESİ”
“1946’da çok partili yarışa geçilmiştir. 1950’de milli mücadele kahramanı İsmet Paşa’nın girdiği genel seçimlerde partisi ikinci olmuş, seçimleri kaybetmiştir. Dünya, bütün dünya, o konjonktür, ondan sonra daha neler yaşanacak, ne tek adamlar gelecek, ne faşizmler kurulacak, neofaşist tek adamlar ülkelerine, Avrupa’ya ne felaketler yaşatacaklar… Ama İsmet Paşa, öyle bir bilinçle geliyor ki 1918’den, Mondros’tan, 1920’de Ankara’da Meclis’in kurulmasından, 1922’de savaşlar, mücadeleler, meydan mücadelelerinden, 1923’te Cumhuriyet ilanından geldiği için İsmet Paşa çağında yaşayanlar gibi Gazi Mustafa Kemal’in tek adamlığa yeltenmediğini görmüş, onunla aynı rüyayı görmüş, aynı hayali kurmuştur. Günü gelince de yönetimi teslim etmem dememiş, aksine bu benim en büyük yenilgim ama demokrasimizin en büyük zaferidir deyip, Demokrat Parti’ye yaveri ile haber yollamış. ‘Paşa devir teslime hazırdır’ deyip, oğlu Erdal’a bir hafta sonra bu kalemle bu yazıları yazmıştır. Söylemek istediği, memlekette kurmak istediğimiz yeni hayat tarzı dediği bunun kendisidir. Artık millet kendini yönetecekleri kendi seçiyor. İktidarlar değişebiliyor. Milletin yetki verdikleri, oy verdikleri yönetime gelip, oy vermedikleri gidebiliyor. İktidarlar kalıcı değil kalıcı olan milletin iradesidir. İşte biz Cumhuriyeti de demokrasiyi de Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet Paşa’ya borçluyuz. Bugün Türkiye’de birilerinin arasında mezhep savaşları çıkmıyorsa, Türkiye’de taraflar arasında etnik savaşlar çıkmıyorsa, birileri birinin kalbini söküp alıp o vahşi IŞİD’cilerin o coğrafyaya yaşattıkları bu ülkede yaşanmıyorsa, bu ülkede her şeye rağmen bir belediye başkanı çıkıp barış festivali düzenliyor, barış ödülü dağıtıyor, ‘yurtta barış, cihanda barış’ diyorsa. Bu ülkenin iktidarı da ana muhalefet partisi de bütün çelişkilerine rağmen Filistin’de barış olsun diye bütün dünyaya seslenebiliyorlarsa, bu ülkenin kurucu partisi Ukrayna savaşına da Filistin’deki savaşa, mezalime, soykırıma da aynı şekilde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten miras yurtta barış cihanda barış yaklaşımı ile yaklaşabiliyorsa, 31 Mart seçimlerinde bu ülkenin kurucu partisi 47 yıl sonra birinci parti olmuşsa, bu ülkenin kurucu partisi önümüzdeki seçimlerde iktidara adaysa, iktidarı alacak ve bu ülkeyi bir kez daha demokrasiyle, bu sefer ayrımsız, katıksız, bütün yıpratılmışlıklarına rağmen kuvvetler ayrılığının tam olarak sağlandığı, parlamentonun yeniden güçlendiği, milletin birini seçip gerisine karışmadığı değil, milletin seçtiği parlamentonun her türlü denetim imkanına sahip olduğu, kendi içinden başbakan, hükümet çıkardığı, adet olsun diye masasında, kürsüsünde bir yemin edilip sonra hiçbir sorumluluğu olmayan bir kalemin ucundan çıkan bakanların değil parlamentodan çıkan bakanların, parlamento eliyle denetlendiği, hesap sorulduğu, gensoru verildiği, güven oylamasında güvensizlik oyu alan bakanın gittiği, bakanların istifalarının birinin uygun görmesiyle değil, bakanların göreve gelişinin de gidişinin de Millet Meclisince karara bağlandığı gerçek demokratik bir Türkiye’yi yeniden kurmak istiyoruz. Bütün yaklaşımımız buna dairdir. O yüzden özgüvenli bir siyasetle, bu ülkedeki 83 milyonu kucaklayarak, daha önce Mudanya’da söylemiştim. Mudanya’yı Mudanya İttifakı kazandı. Bursa’yı Bursa İttifakı kazandı. Türkiye’yi de Türkiye İttifakı kazanacak.”
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAK”
“Türkiye İttifakı, renklerini ay yıldızlı al bayraktan alır. Türkiye İttifakı, Türkiye’nin sosyal demokratlarını, muhafazakar demokratlarını, milliyetçi demokratlarını, Kürt demokratlarını, kimsenin etnisitesine bakmadan, kimsenin mezhebine bakmadan, Türkiye’nin bütün demokratlarını kucaklar. Hedefi, Türkiye’ye gerçekten güçlü bir parlamento, güçlü bir yürütme, bağımsız bir yargı, tam bir kuvvetler ayrılığı, en nihayetinde güçlenen ve zenginleşen bir Türkiye’yi yeniden hediye etmektir. Bu güzel ve güneşli günde, İnönü ailesinin değerli mensuplarıyla ve İnönü’nün bir diğer ailesi olan Mudanya’nın bu güzel insanlarıyla, İnönü’nün ikinci genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin geniş katılımıyla ama Mudanya’daki her görüşten, herkesi yürekten kucaklayarak, 102’nci yılda burada olmanın onurunu yaşıyorum. Nice on yıllarda, 100 yıllarda Mudanya’da bu törenler yapılacak. İsmet Paşa anılacak, Gazi Mustafa Kemal anılacak. Cumhuriyet ilelebet payidar kalacak. Cumhuriyet’in kıymetini bilenleri, kıymet ve hürmetle selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”